Dr. Didem Çek
TUS çalışırken mutlu olmak mı? Ödül sistemini harekete geçirmek mi? Kesinlikle mümkün… Dr. Didem Çek’in değişiminde gün-be-gün bu deneyime şahit olduk. Başarı gümbür gümbür geliyorum dedi… VE GELDİ!!! Dr. Didem Çek’e başarının formülünü sorduk, kendileri de sürecini tekrar yaşarmışcasına bizimle paylaştı.
▶ Merhaba Didem Hanım,
Ağustos 2017 TUS’unda tam anlamıyla başarıyı koparıp aldınız. Sürecinize TUS TAKİP SİSTEMİ ile gün be gün tanık olduk, bizim için de büyüleyici bir başarı tanıklığıydı. Gümbür gümbür başarı geliyorum dedi… VE GELDİ…
Sürecinizde “ZİHİNSEL AKIŞ FORMATI” nı yaşadığınıza, öğrenme deneyimlerinizi ödüle dönüştürdüğünüze şahit olduk. Hatta öyle ki elimizdeki “DOPAMİNMETRE”ler sizdeki düzeyleri ölçmekte yetersiz kaldı diyebiliriz.
Bu arada Nisan 2017 başlangıcımızda 69 almak istiyorum demiştiniz. Hatta neden 70 değil diye sorduğumuzu hatırlıyoruz. Şu an olmak istediğiniz yerdesiniz galiba. Başarınızdan ötürü sizi gönülden kutluyoruz. Çok çok tebrik ediyoruz.
Nisan 2017 ve Ağustos 2017 puanlarınızı bizimle paylaşabilir misiniz?
▶ Merhabalar, Çok teşekkür ediyorum. İnanın ben de 4 ay boyunca her gün, ortalama net 10-11 saat masa başında kalarak ciddi emek verdiğim herhangi bir işten bu denli keyif alabileceğimi tahmin edemezdim. Haklısınız, şu an tam olarak nisan ayındayken ulaşmayı istediğim noktadayım.
Nisan 2017 temel:59,8 2119
klinik :60 2019
Ağustos 2017 temel: 69,7 198
klinik: 69,6 224
▶ Bize kendinizden bahsedebilir misiniz? Hangi Tıp Fakültesinden mezun oldunuz? Fakülte yıllarınız nasıl geçti? Ders çalışma düzeniniz nasıldı?
▶ Tabii. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi 2016 mezunuyum. Fakültede geçirdiğim 6 yıla dönüp baktığımda komite, final ve staj dönemlerimin gereğinden fazla sancılı geçtiğini görüyorum. Sınavlara erkenden titizlikle çalışmaya başlar, ancak sınav yaklaştıkça sarf ettiğim eforun yorgunluğu ve doymuşluğu ile sınava az zaman kala rehavete kapılıp çalışmadan geçirdiğim günler olurdu. Ki pek çok insanın katılacağı üzere tıp fakültesindeki bir sınav için altın değerinde olan son günlerden bahsediyoruz. Kaldı ki verdiğim emeğin karşılığı olan puanları aldığımı da düşünmüyordum. Sebeplerinden biri; bahsettiğim ‘sınava az zaman kala çalışamama hali’ iken, bir diğeri ise konunun temel noktalarını kavramadan her şeyi aynı anda öğrenmeye çalışmam idi. İlkokul yıllarından bu yana ezbere dayalı derslere çalışmaktan keyif almazdım ve bu dersleri kotaramadığım önyargısı oluştu bir şekilde. Bu önyargıya sahip oldukça keyif alarak öğrenemedim, öğrenemedikçe önyargım daha da perçinlenerek kısır döngü beslendi. Etkin bir şekilde konuyu kavrayabildiğim tek zaman dilimi yazılının/sınavın yaklaşıp da stres katsayısının maksimize olduğu zaman dilimi idi. Ancak tıp fakültesinde işin rengi değişti. Matematik küçük bir kısım hariç işin içinden büyük ölçüde çıkmıştı ve neredeyse her ders tarih öğrenmek kadar sancılı bir hal almıştı benim için. Farklı bir bakış açısı ile ‘tıp aslında matematiğin kendisidir’ bile denebilir tabii ama yolun başındaki ben için asla öyle değildi 🙂
Bahsettiğim ‘titizlikle her şeyi öğrenmeye çalıştığım yöntem’i revize ederek 5. Sınıfa kadar geldim. Ancak iyileştirme çabalarım halen yetersizdi ve TUS gibi zorlu bir sınav vardı önümde.
▶ Dönem 5 ve Dönem 6 TUS hazırlık süreçlerinizden bahsedebilir misiniz? Mezun olduktan sonra girdiğiniz ilk sınav Eylül 2016’dan kaç puan almıştınız?
▶ Dönem 5’te hafta sonları dershane derslerine girmeye başladım. Fakülte stajlarından artan zamanda elimden geldiğince girdiğim dersleri tekrar etmeye çalışıyordum. Pek çok insanın önerdiği üzere tekrarlarımı hızlı yapıyordum. Doğru bir yönteme ihtiyacım vardı ve bunun doğru ve yeterli olduğunu düşünüp uygulamaya çalıştım. 3 ay kadar devam ettim ve 5. sınıfın kalan kısmını Erasmus Programı ile yurtdışında geçirdim. 5. sınıftan TUS adına elimde pek bir şey –ufak bir başlangıç dışında- kalmamıştı.
Dönem 6’da uzun dönem derslerinin başlaması ile ben de ciddi olarak TUS çalışmalarıma start verdim. Son 3 aya her dersi en az 1-2 kez dinlemiş ve en az 1-2 kez de hızlı tekrar etmiş bir şekilde girdim. Ancak bir şeylerin ters gittiğini düşünüp yöntemde ufak değişikliklere gittim. Daha yavaş, kavrayarak çalışmaya başladım. Ancak bu kez de kısıtlı zamanın yarattığı yetişmeyecek korkusu devreye girmişti, yöntemin doğruluğundan emin olamıyordum. Fakülte yıllarından gelen güvensizlik duygusu ile birlikte ciddi bir stres yüküm vardı.
Ve son 3 aydaki gelgitlerimle de birlikte Eylül 2016 TUS’una ortalama 3-4 tekrarla girdim. Klinik puanım 56,4 idi. O TUS için beklentimi karşılıyordu ama hedeflediğim puan için daha yolum vardı.
▶ Eylül 2016 sonrası mecburi hizmete atandınız. Tam da o günlerde sizinle tanıştık. Neden TUS OFFICE? Neden TUS Takip Sistemi desek?
▶ Evet planım Nisan 2017 TUS’una 3-4 ay kala istifa edip, hedeflediğim puanı almak üzere çalışmalarımı yoğunlaştırmaktı. Ancak TUS süreci benim için sağlam bir psikolojik savaş ve doğru strateji yönetimi demekti. Her ikisi için de donanımsızdım. O dönem internette Tus Office ile sürecini yönetmiş insanların röportajlarına denk geldim ve ihtiyacım olan donanımı Tus Takip Sistemi ile edinebileceğimi düşünüp Kasım ayında sizlerle iletişime geçtim.
▶ Programınızı yaparak yola çıktığımız o günlerde Acil Hekimi olarak ayda 8 nöbet tutuyordunuz. Nöbetlerde 200 hasta gördüğünüz zorlu TUS günlerinize de şahit olduk. O dönemlerde dershane denemelerinde 48 puana kadar düşmüş olmanıza rağmen hiç hayallerinize ulaşmaktan vazgeçmediniz. Kararlılığınızın sırrı nedir? Var mı bizimle de paylaşabileceğiniz büyülü bir iksir 🙂
▶ Tabii bu noktada kişisel faktörler ve beklentiler devreye giriyor. Mecburi hizmete başlarken de 2-3 ay sonra istifa etme niyeti ile başlamıştım. Ancak OHAL döneminde istifaların kabulündeki karmaşa ve bilinmezlikten ötürü planladığım tarihte istifa edemedim ve bu sorun Şubat ayında çözülebildi. Ben de biraz daha bekleyip Mart sonunda Ağustos Tus’u için istifa etmeye karar verdim. Şubat ayına kadarki süreç dediğiniz gibi çok zorluydu. İşlerin kötü gitmesinin iki ana sebebi; istifa tarihine dair olan belirsizlik ve acilde yoğun çalışma şartları altında istediğim hedefe ulaşamayacağıma dair olan sarsılmaz inancımdı. Üstelik bu düşünce çalıştığım kısıtlı zamanın da verimini düşürüyordu. Ya hep ya hiç yasası ile elimdeki zamanı da iyi değerlendirmedim ve 48’e düşüşümün bununla ilintili olduğunun bilincindeydim. Öte yandan Tus Office ile olan haftalık görüşmelerim Tus ile bağlarımı güçlü tutan çok iyi bir araçtı.
Şubat ayındayken istifa edebileceğimi öğrendim ve performansım tekrar yükselişe geçti. Pes etmeden devam etme kararlılığımı canlı tutan en önemli şey puan düşüşlerimi objektif bir şekilde gerekçelendirmemdi. Daima bu neden-sonuç ilişkilerine bağlı kaldım ve var olan sorunların çözüleceğine dair olan inancımı büyük ölçüde korumaya çalıştım.
▶ Ardından Nisan 2016’ya 3 hafta kala istifa ettiniz. Sonrasında denemelerde puanınızı 48 ‘den tekrar 53 puana, ardından Nisan 2017 sınavında 60 puana yükselttiniz. Çok şeffaf olarak o dönemde hangi kaynakları çalıştınız? Nasıl çalışarak puanınızı yükselttiniz? Tüm aksiliklere rağmen farklılaşmanın sırrı nedir sizce?
▶ Dediğiniz gibi az bir zaman kalmıştı ve geride bıraktığım 4 ayda da kayda değer bir çalışma yürütememiştim. Yeniden bir program yapıp kaynaklarımı kısıtladık. Acilde çalışmaya devam ettiğim 5 haftalık süreçte 2009-2013 TUS sorularını açıklamalarıyla birlikte okudum. Ek olarak kadın doğum dışı klinik dersler için Tusdata Vaka Kampı sorularını çözdüm. İstifalı olduğum son 3 haftada ise farmakoloji dışında kalan temel bilim dersleri için; Tusdata konu kitaplarındaki görselleri inceledim ve spot bilgileri çok iyi öğrendim. Ek olarak 2009-2013 Tus sorularını bir kez daha okudum. Farmakoloji ve kadın doğuma çok az çalışma fırsatı bulabildim.
O dönem çalışmaya devam etmekten başka yapabileceğim daha iyi bir şey yoktu ve buna inancımı korudum. Dışarıdan basit bir düşünce gibi görünse de, buna inanmanın yanında; bu düşünceyi gün içinde sayısız kez kişinin kendine hatırlatması inanılmaz bir enerji yaratıyor. Bu tür bir aktivasyon enerjisine kesinlikle ihtiyaç var. Fakültedeyken, çevrenizdeki neredeyse herkes Tus’a çalışırken, sizin aklınızda Tus düşüncesi hiç olmasa dahi; bilinçdışınız normalin bu olduğuna dair bağlantılar kuruyor ve düşünsel/duygusal tüm sistem bu referans üzerinden şekilleniyor. Ancak periferde herhangi bir yerde çalışırken kişinin Tus’u algılayış şekli değişmeye başlıyor. Ve önceki hali korumak adına bilinçli manipülasyonlara ihtiyaç duyuyor.
▶ Şimdi sürecinizin en büyülü kısmına sıra geldi. Sadece 17 hafta gibi kısa bir zamanda puanınızı 60 düzeyinden 69.6’ya çıkardınız. Bu muhteşem başarıya biz TUS OFFICE olarak her gün ama her gün tanık olduk. TUS günlüğünüze yazdığınız paragrafları okumak bizim için çok çok keyifliydi. Bu büyülü kısmı sizden dinlemek için can atıyoruz. Mesela bu 17 haftada nasıl çalıştınız? Çalışma stilinizi paylaşabilir misiniz? Tam olarak hangi kaynaklardan çalıştınız? Kaç tekrar(!) attınız ya da sadece tekrar skoru önemli mi sizce? Mesela YDUS sorusu çözdünüz mü? Bir de günde kaç saat çalıştınız? Sürecinizin kırılma noktası neydi? Özetle bu büyülü ve sıradışı başarıyı bize betimler misiniz?
▶ Tabii. Nisan Tus’undan çıktım ve olası klinik puanımın 58 olduğunu gördüm. Önümde 17 hafta gibi bir süre vardı başarmayı istediğim şey için oldukça kısaydı. Tabi bu farkındalığım büyük ölçüde o zamana kadarki Tus Office ile olan görüşmelerimde oluştu. Tus’a aşina herhangi bir insan, benimki gibi bir Tus geçmişine sahip bir insanın bu 17 haftalık süreçte yapmayı planladığı şeyin oldukça zorlayıcı olduğunu, ciddi özveri gerektirdiğini öngörebilir ve söyleyebilir rahatlıkla. Ancak pratiğe dökmek için bilmekten öte hissedebilmek ve duygulanımın tamamıyla bu duruma uygun şekillenmesi de gerekir. Daha önce benzer süreçler yaşamış olanlar için bisiklete binmek gibi her şey otomatize ve kolay olabilecekken, önceki çalışmalarını güvensizlik duygusu ile götürmüş ben için olay farklıydı. Bir şeylerin değişmesine ihtiyaç vardı. Mecburi hizmet sürecinde tam olarak da bu bilincin ön hazırlığını yaptığımızı düşünüyorum. Tabii farklı parametreler de vardı. Örneğin istifa edebilmiş olmamın mutluluğu önemli bir itici güç olmuştu. En önemlisi 17 hafta boyunca her türlü sorunumu çözümleyip tamamen Tus’a kanalize olmam için elinden gelen her şeyi yapan harika birer anne babanın yanındaydım. Şartlar daha optimize olamazdı, tamamıyla Ağustos Tus’una kilitlenmiştim.
Tus Office bana 11 haftalık ilk tekrar dönemi, ardından 2 haftalık soru çözümü ve 4 haftalık son tekrar döneminden oluşan bir program hazırlamıştı. Başlangıçta ‘acaba son tekrar öncesi tek bir okuma yeterli olur mu’ gibi tereddütlerim olmuştu. Ancak enerjiyi aşağı çeken bu tür sorgulamalarla bağdaşmayan ‘etim de kemiğim de TUS ’un’ düşüncesi ile Tus Office’e güvenerek yola çıkmıştım. ‘Şöyle daha iyi olmaz mı ki’ gibi düşüncelere kesinlikle yer yoktu. Elbette danışmanımla ortak aldığımız kararlar da oldu, ancak vermeye çalıştığım mesaj; ufak ayrıntılardan ziyade iskeleti sorgulamaktan vazgeçmek üzerine. Amaç; bir konuya nerden ya da nasıl çalışılması gerektiğine karar verirken harcanan enerjiyi minimalize etmek. Bunun titizlikle karar verilmesi gereken bir konu olduğu kesin. Ancak o günün şartlarında en iyi olduğu düşünülen yöntem her neyse ya da her nerden çalışmaya karar verildiyse, sonrasında istisnai durumlar dışında geriye bakmadan, yapılması gereken en önemli ve tek şeyin öğrenilmesi gereken her türlü bilgiye hayati bir meseleymişçesine yaklaşmak olduğunu düşünüyorum. Bu düşünsel zemini oturtmakta geçmiş tecrübelerimden de yararlandım bir miktar. Kendimi başarılı ve başarısız hissettiğim zaman dilimlerinde neyi yapıp neyi yapmadığımı düşündüm ve iki dönemi birbiriyle kıyasladım. İlkinde pür adanmış bir zihin canlanırken; ikincisinde sorgulamaların meşgul ettiği bir zihin, aynı zamanda bu sorgulamaların ürettiği negatif düşüncelerle korele dalgalanan bir duygu durum hakimdi. O zaman yapılacak şey belliydi: an’ı yaşamak. Öğrenmeye çalıştığım şey her neyse o sırada yapılacak tek şey o an’da kalıp sınav yarınmışçasına odaklanıp bilgiyi zihinde eritmekti. Yapılmayacak olan, uzaklaşılması gereken şey ise: enerjiyi alaşağı eden sorgulamalar. Bu noktada da Tus Office’in strateji yönetiminin yarattığı güven duygusu devreye giriyordu.
Tus Office’in benim için belirlediği kaynaklar: farmakoloji için Tusdata Tus kampı özel notu ve TTS. Anatomi için anatomi atlası ve Tusdata’nın çalışma soruları ve Tus Soruları’nı içeren sarı kitabı. Kadın doğum dışında kalan tüm klinik dersler için sadece TTS. Kadın doğum ve kalan diğer temel dersler içinse Tusdata konu kitaplarındaki görseller, spot bilgiler ve yine tusdata’nın ‘çalışma soruları ve Tus soruları’nı içeren sarı kitabı. Ayrıca her ders sonunda 10 deneme ile çalışma etkinliğimi değerlendiriyorduk. Bu kaynakların dışına hiç çıkmadım ve hayır YDUS sorusu hiç çözmedim J
İlk 2-3 hafta çalışmaya 9-10 saatle başlayıp sonrasında 10-11 saate çıktım. Son 1 ay ise haftada 2 gün mutlaka 1’er saatimi ayırdığım spor günleri dışında neredeyse her gün 12 saate kadar çıkabildim. İlk haftalarda uzun saatler masa başında kalmamı sağlayan şey sınava 1 gün kalmışçasına yarattığım pozitif stres düzeyi ve Tus Office’in verdiği güven duygusu iken; sonraki haftalarda eklenen başka şeyler oldu. Her konunun bitiminde o konuda çıkmış Tus sorularını çözüyor, gün içinde çalışmalarımın pozitif feedbackini almış oluyordum. Bunun gün içinde iyi hissettiriyor olması bir tarafa, her ders bitiminde çözdüğüm 10 denemeyle hem çalışma etkinliğimi değerlendiriyor hem de bilgilerin çalışma öncesine göre bariz bir şekilde daha yönetilebilir olduğunu somut bir şekilde tepeden görebilme şansı yakalıyordum.
İlk 2-3 hafta boyunca sabredip, zihnimi meşgul eden her türlü paraziti-sesi yok edip sadece iş üretmeye odaklandıktan bir süre sonra içsel güven duygusunun geliştiğini fark ettim. Zamanla daha da gelişen güven duygusu ile çalışmak çok daha kolay bir hal alıyordu. Öte yandan hiçbir dersi planlanan tarihte bitiremedim. Normalde beni paniğe sürükleyecek bu durum danışmanım tarafından gayet sakin ve her şeyin yolun gittiği, konuyu kavramanın her şeyin önünde olduğu düşüncesi ile karşılanıyordu. Soru çözümüne ayrılan 2 hafta gidebilirdi, önemli değildi. Hatta son tekrarı 4 değil, 2 haftaya da sıkıştırabilirdik. Önemli olan yegâne şey; son tekrar dönemine konuyu kavramış, sindirmiş ve kendinden emin bir şekilde girmekti. Nitekim 2 haftalık soru çözümünü gerçekleştiremedim. Üzerine son tekrar dönemine sarkan konularım da oldu. Ancak danışmanımın da söylediği gibi ‘her zaman bir yolu vardır’ ve her zaman en iyi fikir her şeye rağmen çalışmaya devam etmektir.
Elbette dönem dönem enerjimin çekildiğini hissettiğim, neredeyse her Tus’a hazırlanan hekimin zihnini meşgul ettiği ‘bu iş olmayacak, başaramayacağım’ düşüncelerine sahip olduğum zamanlar oldu. Ancak bu insani olan duygu durum dalgalanmasının ürettiği bir yanılsamaydı ve duygular serotonin seviyesi normal düzeyde bir zihin tarafından yönetilebilen/manipüle edilebilen şeylerdi. Çoğunlukla düşündüğüm ve hissettiğim şey bu işin olacağı yönündeydi ve aşağı çekildiğimi hissettiğim zamanlarda ‘başaramayacağım’ düşüncelerinin bir yanılsama olduğunu kendime telkin edip elimden geldiğince zamanımdan, hızımdan ve verimimden ödün vermemeye çalıştım. Zamanla enerjimin düşük olduğu günlerde dahi, iyi ve otomatize bir şekilde çalışabildiğimi fark ettim.
Önemli olan bir diğer nokta da elbette 4 ay boyunca zamanının ortalama %95’ini evde, %45’ini masa başında geçiren bir insanın serotonin/noradrenalin seviyesini normal seviyelerde tutabilmesi. Zira geriye sosyal destek alabilecek az bir zaman kalıyor. Bu noktada ise danışmanımdan günlük bildirimlerim sonrası o güne dair, haftalık telefon görüşmelerimizde o haftaya dair edindiğim pozitif feedback ve girdiğim çaba-ödül döngüsünün payı ciddi olmakla birlikte diğer bir kaçış noktası olarak haftanın 2 gününde 1’er saatimi ayırdığım sporun etkisi çok büyüktü. Spor sonrası bedensel ve zihinsel rejenerasyonun boyutları inanın tarif edilemez.
Bunların tamamı kendi ihtiyaçlarım doğrultusunda edindiğim tecrübeler. Örneğin farklı bir bakış açısıyla cevaplayacak olursam ‘önceki çalışmalarımda beni çok iyi öğrenmekten alıkoyan neydi ve şu anda güven duygusunun yanına eklenen kritik duygusal/düşünsel akış ne peki’ sorusunu kendime sorduğumda çok kabaca söyleyebileceğim şey şu oluyor: ilk defa karşılaştığım bir konuyla pozitif duygusal bağlar kurmuş olmam, konunun devamında gelen pek çok şeye aynı duygularla yaklaşıp öğrenmemi kolaylaştırıyorken; bir şekilde ilk karşılaşmada kendisiyle negatif duygusal bağlar kurduğum konulara karşı, o konuyu oturup öğrenmeye çalıştığım her seferde benzer ve daha da yoğun duygular beslemiş olduğumu, bunun öğrenmeyi sancılı hale getiren faktör olduğunu ve zamanla ‘çalışsam da öğrenemiyorum’ önyargısını kemikleştirdiğini fark ettim. Bu duyguya rağmen, inatla iyi öğrendiğim konuları öğrenme şeklimi taklit ederek bilgiyi koparmaya çalışmam zannediyorum kırılma noktasıydı. Bu gelişim sancısını elbette her insan yaşadı ve yaşamaya devam edecek. Geçmişte ben de defalarca kez yaşadım. Ancak hiçbir zaman bilince taşıyıp farkındalıkla yaşamamıştım. Bazı insanlar zamanının büyük kısmını bu düşünce akışıyla geçiriyorken, ben kısıtlı bir zaman dilimini bu düşünce akışıyla geçiriyordum zannediyorum. Bilinç düzeyine çıkarabilmekse neyi nasıl yapmam gerektiğine dair inanılmaz fikirler verdi ve bu akışı çok daha geniş zamana yaymama olanak sağladı. Bunlar benim kendi düşüncelerim ve ihtiyaçlarım doğrultusunda edindiğim tecrübeler idi. Ancak her insan için ortak olduğunu düşündüğüm bir nokta var ki, o da olumsuz her hayat şartının etkin düşünsel mekanizmalarla büyük ölçüde motivasyon aracına dönüştürülebileceği.
▶ Son olarak klasik soruyu soracağız. Aslında mesleki geleceğiniz için en önemli kısım bu sorunun yanıtında saklı olsa gerek… Hangi bölümü tercih etmeyi düşünüyorsunuz?
▶ Mesleki geleceğim için en önemli kısım olmakla birlikte, bunun kararını vermek en zorlayıcı kısım da aynı zamanda. Çok büyük olasılıkla ilk tercihim Nükleer Tıp olacak. Ancak Nükleer Tıp kadrosunun kısıtlı sayıda olması gibi ciddi bir sorun var. O yüzden 2. sırada yazmayı düşündüğüm birkaç bölüm daha var, ancak henüz netleştirmedim.
▶ Başarınızdan ötürü sizi tekrar tebrik ediyor, sorularımızı içtenlikle yanıtladığınız için teşekkür ediyoruz.
▶ Ben çok teşekkür ediyorum size.